Dünden Bugüne Milli Görüş...(3)

Milli Görüş mensubu, kardeşini küçük görmez, fitne ateşini körüklemez!

“Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de yararlandığı sözdür.” (Aristo)

 

Dünden bugüne Milli Görüş… (3)

 

1975 yılından itibaren (Fazilet Partisi kapatılıncaya kadar) Milli Görüş hizmet kervanında aktif rol almış bir kişi olarak, yaşadığımız bazı önemli hadiseleri, bugünün ve yarının gençlerinin çalışmalarına belki katkı sağlar düşüncesiyle, paylaşmak istiyorum…

***

Erbakan Hoca’dan notlar…

Rahmetli Erbakan Hoca’nın hitabetteki ustalığı, keskin zekâsı, hazır cevaplılığı, nükteli, hicivli konuşmaları (seven ve sevmeyen) herkesim tarafından tartışmasız kabul görmüştü. Basit hadiseleri dahi çok güzel süsleyerek takdim ederdi…

 

  • 1976-77 yıllarında, bir gün Genel Merkezde, saat 24… Gecenin geç saati olmasına ve günün yorgunluğuna rağmen herkes pür dikkat Hoca’yı dinliyor. Hoca, Kunut Duasının manasını açıklıyor! Yanımdaki emekli bir müftümüze ; “Bunları bize sizler şimdiye kadar niçin anlatmadınız?” diye sorduğumda, müftünün (esprili) cevabı: “Bizler de bilmiyorduk ki!” olmuştu. (Kunut Duasının manasını o günden sonra da başka bir yerde dinleme fırsatı bulamadık!)

     

  • Yıl 1987. Milletvekili genel seçimleri… Mitinglerin ilan edilen saatte yapılması zor… Araya programda olmayan konuşmalar giriyor. Hocamızın kimseyi kırmak istemeyen bir nezaket anlayışı var! Giresun mitingini vaktinde yapabilmek için Hocamızı Rize’de karşılamaya gidiyoruz… Yol boyunca ilçelerde büyük kalabalık Hoca’nın yolunu kesiyor… Hocamız ise konuşmaya başladığında 30-40 dakikadan önce mikrofonu bırakmıyor! Bu gidişle Giresun’daki programa zamanında yetişemeyeceğiz... Milletvekili adayı sıfatıyla; “Hocam, sizler bir selamlama konuşması yapsanız da, Şevki Yılmaz ve diğer hatipler devam etse olmaz mı?” dediğimde, “Ya hiç konuşmayacaksın, ya da konuşmaya başlayınca bir meseleyi tam anlatacaksın” cevabıyla karşılaşıyoruz… Bu sözün sırrını ancak yıllar sonra anlayabilmiştik. Önemli olan konuşmak değil, topluma ve muhatabına bir şeyler anlatabilmek! Esasında Hocamızın genelde söz ve projeleri hep zamanla daha iyi anlaşılmıştır. Bu da Erbakan Hoca’nın ufkunun ne kadar geniş olduğunu göstermektedir…

     

  • Hoca’nın bulunduğu ortamda, pek soru soran olmazdı. Diğer bir ifadeyle soru sorma cesareti gösteren pek olmazdı! Çünkü Hoca “teklif mükellefiyet gerektirir” der, soru sorana o anda vazife verirdi. Vazife almaktan kaçınanlar da soru sormaya cesaret edemezlerdi. Âcizane teşkilat vazifesini yapanlardan olarak, soru sormaktan da çekinmezdim. MKYK toplantısında bir gün, ikinci defa söz almamak için, yanımda oturan emekli albay bir ağabeyimize “albayım, şu mes’eleyi siz sorar mısınız” dediğimde, albay söze başlıyor: “Ahmed Bey diyor ki…” İşte, Hoca’nın bulunduğu ortamda soru sormanın zorluğu!

     

  • Erbakan Hoca’nın ideali, iktidara gelerek Milletimize ve insanlığa hizmet etmekti. Parti çalışmalarını bu maksatla yapardı. Bir parti eğitim toplantısında bu düşüncesini şöyle özetliyordu: “İktidara gelebilmek için Demokrasi sisteminde ‘parti kuracaksın ve en fazla rey alarak iktidara geleceksin’ kaidesini koymuşlar. Bu sebeple bizlerde burada en fazla nasıl rey alabileceğimizi ve parti çalışma usulünü konuşuyoruz. Bizim particiliğimizin esası budur! Şayet deselerdi ki ‘en yüksek atlayan iktidara gelecek’; bugün bizler de burada yüksek atlama talimi yapmış olacaktık.”

     

     

Milletvekili sayısının azalmasındaki hikmet!

1973 genel seçimlerine 3 milletvekili ile girilip 48 milletvekili ile çıkılmıştı. 1977 genel seçimlerine ise 48 milletvekili ile girilip (üstelik iki defa, (koalisyon da olsa) hükümet olma imkânına rağmen) 24 milletvekili ile çıkılmıştı. Bunun sebebinin neler olabileceğini, Tarım Bakanı Fehim Adak Beye sormuştum: “1973 de adaylar daha samimiydi de 1977 de enaniyet, nefis mi karıştı?” dediğimde; “maalesef 1973’de de, 1977’de de nefisler ön planda olmuştu! 1973’de; kimse ‘kazanamayız (harcanırız)’ düşüncesiyle aday olmaya yaklaşmıyordu. 1977’de ise, çoğu kimse ‘ben aday olacağım’ diye koşuyordu. Netice de her iki seçimde de nefisler galebe çalıyordu” demişti.

Bu, “Allah rızası için çalışıyoruz” deyip de dünyalık için, makam ve mevki için hareket edildiğinde, ne derece başarı elde edileceğinin de delili mahiyetindeydi. (Tabii ki ibret almak isteyenler için!)

***

Sizden olmayan bürokratla güzel geçinebilmek!

Yıl 1976. Giresun Valisi; Tekin ALP… İçişleri Bakanı; Oğuzhan ASİLTÜRK… Valinin tayini çıkartılmış, ama Cumhurbaşkanı Fahri KORUTÜRK kararnameyi imzalamıyor! Dolayısıyla Valinin gönderilmesi mümkün değil. İktidardasınız… Valinin fonksiyonu malum… İktidarın mazeret üretmeye hakkı yok, hizmet yürüyecek! Vali Bey ile ters düşmenin anlamı yok… İl Başkanı sıfatıyla Vali Beye; “Sayın Valim, ben İl Başkanı olduğum sürece buradan sizi kimse alamaz!” diyorum… Ve Vali Bey Giresun’dan ayrılıncaya kadar (problemsiz) güzel hizmetlere vesile oluyor.

 

Diyanet İşlerinden sorumlu Devlet Bakanı; Hasan AKSAYAydın müftüsü Giresun’a atanıyor. Müftü Bey; Milli Görüşçü değil! Zaten bir devlet memurunun partili olmasını beklemek de mümkün değil… Lakin o günün şartlarında pati teşkilat üyelerinin beklentileri farklı… Önemli olan, sizin fikrinizi paylaşamayanlarla güzel geçinebilmek! Teşkilata diyorum ki: “Aldığımız istihbarata göre Müftü Bey Milli Görüşçü imiş!”

 

Bugün, kendi atadıkları vali ve bürokratlarla iyi geçinemeyenler için bunların bir anlamı olabilir mi acaba?

***

Ekonomik seviye ölçüsü…

Yıl 1977. MSP Giresun Belediye Başkan adayıyım. Seçim çalışmalarında Elazığlı memur bir kardeşimizin Anadol taksisini kullanıyoruz! O tarihte sadece benim değil, hiçbir (esnaf, işçi)

Parti üyesinin arabası bulunmuyordu. Bugün ise arabası olmayan yok gibi!

Bunu, Türkiye’nin dünden bugüne ekonomik açısından ne kadar gelişmişliğinin göstergesi diye düşünüyorum.

***

Parola; İl başkanının ismi!

O yıllarda, bir kişiyi tanımak için güzel bir parolamız vardı… İl dışına çıkıldığında veya dışarıdan biri geldiğinde; (kişileri tanımak için) ikamet ettiği ilin İl Başkanının ismi sorulurdu… İl başkanını tanıyorsa; tamam, sağlam kişidir! Tanımıyorsa; yabancıdır!

 

Teşkilat disiplini ve semeresi…

1980 öncesi, İl divan toplantılarına (daha etkili olması için) dışarıdan hatipler davet ederdik. Bir gün, Bulancak ilçesindeki toplantıya (bugün Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı) M.Ali ŞAHİN Beyi davet etmiştik. Toplantı sonrası yol parasını takdim ettiğimizde “İl başkanım, bana toplantıya git dedi, para al demedi” diyerek, yol masrafını dahi almamıştı.

O tarihte İstanbul İl Başkanı; R.Tayyip Erdoğan.

Bugün, M. Ali Şahin’in Tayyip Beyin en yakınında, güvenilir (A) ekibinden olmasının sırrı da anlaşılıyor olmalı!

***

Erbakan Hoca’nın cenazesindeki birliktelik…

Rahmetli Erbakan Hoca’nın son mitingini, 1 Mart 2011’de 2 milyonun üzerinde sevenleriyle birlikte (tekbirlerle, dualarla) yapıyoruz!..

Parti sloganı yok… Eleştiri yok… Şu, bu; parti ayırımı yok…

22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde Saadet Parti’sinin aldığı rey toplamı; 820 bin…

Hoca’nın cenazesine Saadet Partisi’nin reylerinin 3 katı katılım var!..

Demek ki, Erbakan Hoca ve Milli Görüş; bir partinin veya bazı şahısların tekelinde değil!

***

Haydar Baş iyi bir Milli Görüşçü idi!..

1980 öncesi, Haydar Baş MSP Trabzon İl Başkanı… Hitabeti fena değildi… Seçimlerde mitinglere hatip olarak davet edilirdi. Öyle bir Milli Görüşçü idiydi ki, mikrofon tutuşundan, kürsüde duruşuna, konuşma üslubuna kadar Hoca’yı taklit etmeye çalışırdı!

 

Milli Görüş, bir mektep idi… Sayısız devlet adamı ve hatip yetiştirdi. Müslümanların siyasette ve bürokraside söz sahibi olmasını sağladı. Mücadele azmini ve sıkıntılara sabrı öğretti.

 

Bu nimetin kıymetini bilenler oldu…

Maalesef, “ben bu başarıyı, elde ettiğim bu neticeleri; kendi becerimle, kendi kabiliyetimle elde ettim” deyip, manevi kazanımlarını kaybedenler de oldu!

 

Dün omuz omuza (bir ideal uğruna) mücadele edenlerden bazılarının bugün, parti taassubuyla dünkü kardeşlerine (sen benim gibi düşünmüyor, benim partimden değilsin gerekçesiyle) ağır ithamlarda bulunmalarını; ne insanlık hukuku, ne İslam hukuku ile izah etmek mümkündür!

 

Onlar ki, ilmiyle amel edenlerin kurtuluşa ereceğine inanırlar…

Onlar ki, İlâhi hükümleri sadece başkalarına anlatmak için değil, aynı zamanda, kendi nefislerine de tatbik etmek için okurlar…

Onlar ki, Ey İnananlar! Allah yolunda yürüdüğünüz vakit, her şeyi iyice anlayın. Size, Müslüman olduğunu bildirene (size İslâm selâmı veren kimseye), dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: "Sen mümin değilsin" demeyin...” (Nisa suresi, 4/94) âyet-i kerimesinin ikazıyla söz ve hareketlerine dikkat ederler…

 

Milli Görüş mensubu, kardeşini küçük görmez, fitne ateşini körüklemez!

Milli Görüş mensubu, kavmiyetçiliği, ırkçılığı ret ederken, kusurlu da olsa Müslüman bir kardeşine beddua etmez, daha iyi olması için dua eder!..

 

Nasıl ki, “ben Müslüman’ım” diyene, “sen Müslüman değilsin” denilemez ise, “ben Milli Görüşçüyüm” diyene de, “sen Milli Görüşçü değilsin” denilemez!

 

Nasıl ki, İslam’ın emir ve yasaklarına riayet eden (5 vakit namazını kılan, Ramazan orucunu tutan…) bir kişiye; “sen Müslüman mısın?” diye sormanın anlamı yoksa!

Ömrünü Milli Görüş mücadelesi içinde geçirmiş olup da, bugün bu ideal uğrunda taviz vermeden mücadeleye devam edenlere de “bunlar Milli Görüşçü mü?” diye sormak, anlamsızdır!

 

“Dostuna da düşmanına da yardım et. Çünkü o zaman, dostunla daha yakın dost, düşmanınla da dost olursun.” (Cledbul)

 

Vesselam…

3.02.2013

YORUMLAR
Site İçinde Ara

Haftanın Sözü

“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.” (Yusuf Has Hacip)

Namaz Vakitleri
Giresun Hava Durumu
GİRESUN