Erdoğan Liderken “ 2. Adam” Çıkmaz!

“Planlama birçok kişi tarafından,  harekete geçiş ise bir kişi tarafından yapılır.” (Charles De Gaulle)

Erdoğan liderken “ 2. Adam” çıkmaz!

Devlet adamlarının ve siyasi parti liderlerin en büyük endişesi, daima 2. Adamlar olmuştur. Liderin başarısının sırrı,  otoritesinin gücünde yatar… Liderin otoritesi tartışılmaya başlandığında, yani “yeniçeriler” ayaklanmaya başladığında; liderlik koltuğu sallanıyor demektir… Osmanlı’da devlet başkanının sağlığında ikinci bir başkanın ortaya çıkmasına fırsat verilmemiş ve teşebbüs edenlere de hayat hakkı tanınmamıştır! İslâmî toplumlarda seçilmiş bir lidere, hayatta olduğu sürede (liderlik vasıflarını kaybetmediği müddetçe) rakip pek çıkmaz. Pek değil, hiç çıkmaz! İşte, en güzel örnek; aynı zamanda devlet başkanı olan Peygamber (sav) Efendimizin sağlığında “O’ndan sonra devlet başkanı kim olacak?” tartışması ve endişesi hiç olmamıştır. Hâtemü’l- enbiyâ (sav) Efendimizden sonra devlet başkanlığını üstlenen (Dört Büyük Halife; Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali) Hulefâ-i Râşidîn dönemlerinde de seçilmiş liderlere kimse rakip çıkmamıştır.   Keza (gerçek) tasavvufî cemaatlerde de şeyhler hayatta bulunduğu süre içersinde onların yerine geçecek 2. Şeyhin ortaya çıkması; abesle iştigal olduğu gibi, “şeyh efendiden sonra acaba ne olur, boşluk olur mu?” endişesi de taşınmaz. Liderlerin etrafında güçlü adam niçin bulunmaz?… Liderlerin etrafında iki sınıf “2. Adam” vardır. Biri; liderin koltuğunda gözü olan, lider ve teşkilat için tehlikeli 2. Adam! Bunların sayısı fazla olmaz, genelde tek kişidir. Diğeri; liderden güç alan, lider varsa gücü olan, lider yoksa esamesi okunmayan 2. Adamlar! Güneşin varlığında ancak varlıkları anlaşılan Ay ve yıldız misali… Bunların sayısı birden fazla olabilir. Fakat 2 veya 3 ü geçmez. Ama her iki tipleme de dışarıdan ithal edilmez. Liderin gölgesinde yetişir ve onun hazır gücünden istifade etmek isterler. Bugünkü siyasi partilerde İslâmî ve tasavvufî nezaket anlayışı olmamış olacak ki, liderler gerek kendi koltuklarını gerekse partilerin istikbalini korumak düşüncesiyle liderlik vasfı taşıyabilecek güçlü isimlere yanlarında pek yer vermezler. Sebep? Bu, genelde iki sebepten kaynaklanır: Bazen gerçekten güçlü olmayan liderler, liderliklerinin zaafa uğramaması için zayıf adamları tercih ederler… Bazen de liderin etrafını kuşatmış zayıf adamlar, güçlü adamların liderin yakınında bulunmasına imkân tanımazlar. Tarihî gerçeklere baktığımızda, “liderin, etrafında güçlü adam bulundurmama” uygulamasının (bir bakıma) doğru bir tercih olduğu da söylenebilir. Nitekim Atatürk-İnönü, İnönü-Ecevit, Özal-Mesut Yılmaz, Demirel-Çiller tartışmalarının neticesi bunu teyit eder mahiyettedir. Rahmetli Erbakan Hoca da etrafında pek güçlü isimler bulundurmayan liderlerden idi… Hoca’nın etrafında güçlü isimlerin bulunmayışı, rahmetli Hoca’dan değil, etrafını çevirmiş bazı isimlerden kaynaklandığı bilinir. Zira Hoca’nın etrafını çembere almış (malum) kişiler gayet iyi biliyorlardı ki, güçlü isimlerin olduğu yerde kendilerine yer kalmayacaktı! Mesela o malum 1-2 isim, (bilhassa 1980 öncesi MSP döneminde) her genel seçimde (partinin güçlü olduğu) farklı illere milletvekili seçilebilmeleri için kaydırılırken,  rahmetli Turgut ÖZAL (seçilme şansı çok zayıf) İzmir’den, Bülent ARINÇ (o tarihlerde MSP tabanının çok zayıf olduğu) Manisa’dan aday gösterilirdi! Keza Recep Tayyip ERDOĞAN da aynı kaderi paylaşanlardandı. Erdoğan güçlü adama yer vermez mi?!.. Ak Parti lideri Sayın Erdoğan, ilk bakışta bu bilinen zayıf adam sistemini yıkmış gibi görülüyor... Hem etrafını güçlü adamlarla donatıyor, hem de etrafındakilerin kendisini yönlendirmesine fırsat vermiyor! Amma… Güçlü adamların güçlü görünmesine de imkân tanınmıyor! Veya etrafındakiler böyle istiyor olabilirler! Yıllardır,  parti genel başkan yardımcıları,  bakanlar ve milletvekilleri, hatta belediye başkanları; yapılan her kanuni düzenlemede, her halka müjdeli hizmet haberlerinde, her yatırımda, velhasıl her hizmet hamlesinde, söze başlarken “Sayın Başbakanımızın talimatıyla” “Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla”  vurgusunu (ittifak etmişçesine) ihmal etmezler! Neticede kamuoyunda “Erdoğan olmadan… Başbakan olmadan Türkiye’de hiçbir hizmet olamıyor veya olması mümkün değil” kanaati oluşmuş bulunuyor. Bu “Başbakanımızın talimatıyla” “Genel Başkanımızın talimatıyla”  vurgusu; (ister Sayın Erdoğan’ın isteğiyle, ister kurmaylarının teklifiyle uygulanır olsun) Parti’de 2. Adam’ın ortaya çıkmasına zemin hazırlamamış oluyor. Güçlü teşkilat, güçlü liderle mümkündür… İktidar partisinde bu güç daha da önem arz eder. Nitekim Gezi Parkı eylemleri esnasında yurt dışında bulunan Sayın Erdoğan’ın (yurda döndükten sonra) liderlik gücü daha da anlaşılır olmuştur… Siyasi partiler yarışında (genel seçimlerde) % 50 üzerindeki güç, iki adayın yarıştığı seçimlerde % 75-80 civarlarında olabilir. Bu artan güç, Sayın Başbakanın “Başkanlık” önünü açacak gibi görülüyor!.. Gezi parkı eylemini organize eden iç ve dış güçler herhalde bugün “bizler ne yaptık!” diye, dizlerini dövüyor olmalılar! Netice itibariyle görülen o ki; Erdoğan’ın liderliği döneminde 2. Adam sahneye çıkmaz, çıkmaya cesaret edemez!.. Ak Parti’yi parçalama hesabı içinde olan siyaset mühendisleri(!) boşuna emek ve zaman harcamasınlar! “Üç dönem” kriterinde rötuş yapılmalı!.. Şayet iç ve dış dengeler müsait olmaz da başkanlık sistemine kısa vadede geçilemeyecek olursa, üç dönemden fazla seçilememe kriteri (yalnız) Erdoğan için değiştirilmelidir! Gezi eylemlerinden sonra, sahte makyajları dökülen ve maskeleri düşen, Milletimiz ve Memleketimiz üzerinde hain emelleri olan (iç ve dış) şer güçlerin oyunlarının bozulması için ya başkanlık sistemine geçilmeli, ya da Erdoğan’ın liderliğinin önü açılmalıdır. Parti, kendi Danıştay’ını kendi kurmalıdır! Hükümetin icraatları (bir derece) Anayasa Mahkemesi ve Danıştay, Belediyelerin icraatları ise (bir derece) İçişleri Bakanlığı ve Sayıştay tarafından kontrol altında tutuluyor. Hükümetin ve Belediyelerin olduğu kadar siyasi partin icraatlarının da ciddi bir murakabeye ihtiyacı var. Lakin bugün için parti içi murakabenin yapıldığı pek söylenemez… Parti liderleri hiç sorgulanamaz. Peki, liderler hatadan münezzeh midir? Liderlerin murakabeye ihtiyacı yok mudur? Bunu kimler ve nasıl yapacaklardır?!.. İslâmî toplumlarda devlet başkanının ve onun tayin ettiği kimselerin denetlenmesi, devlet siyasetinin tespiti “Ehl-i Hâl ve’l Akd Şûrası” tarafından yapılırdı. Osmanlı’da “divan” ve “Şuray-ı Devlet” aynı hizmetleri görürdü. Günümüzde bu hizmeti görecek, tecrübeli siyasetçilerden ve ilim ehlinden müteşekkil bağımsız bir İstişare ve Danışma Kurulu oluşturulmalıdır. Yani partiler, kendi Danıştay’ını kendileri kurmalıdır! Kuruluşu özel, kararları (genel başkanı da) bağlayıcı bir üst kurul! Adı önemli değil, fonksiyonu önemli. Tayyip Bey kendi liderliğinde böyle bir müesseseyi devreye sokabilirse, kendinden sonrası için hayırlı bir kapı aralamış olur. “Ey Gönül! Bir sürü dostlarının yanında, elbet ki düşmanların da olacak; Ama imtihan ya bu, onca düşmanın var iken seni dostun vuracak.” (Hz. Mevlana)   Vesselam… 30.06.2013    

www.giresunaktuel.com’da yazı…

YORUMLAR
Site İçinde Ara

Haftanın Sözü

“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.” (Yusuf Has Hacip)

Namaz Vakitleri
Giresun Hava Durumu
GİRESUN