Osmanlı döneminin güzel adetleri… (Osmanlıda Âdâb-ı muâşeret)

Günlük Notlar…

Osmanlı döneminin güzel adetleri… (Osmanlıda Âdâb-ı muâşeret)

- Pencerenin önünde sarı çiçek varsa “Bu evde hasta var.. Evin önünde hatta bu sokakta gürültü yapma” anlamına gelirdi... - Pencerenin önünde kırmızı çiçek varsa “Bu evde gelinlik çağına gelmiş, bekâr kız var.. Evin önünden geçerken konuşmalarına dikkat et ve küfür etme” anlamına geliyordu. - Kız istemeye gelindiğinde damat adayının namaz kılıp kılmadığını anlamak için pantolonunun ‘diz izine' bakılırdı. - Kahvenin yanında su gelirdi... Şayet misafir toksa önce kahveyi alır, açsa suyu alırdı.. Ona göre ya yemek sofrası hazırlanır ya meyve ikram edilirdi. - Kapıların üstünde iki tokmak olurdu. Biri kalın biri ince… Gelen bayansa kapıyı ince tokmakla vururdu... Evin hanımı kapıyı ev haliyle bile açardı.. Erkekse kalın tokmakla kapıyı vururdu.. Evin hanımı kapıyı ya örtünüp açar ya da Bi mahremi ( kocası vs .. ) açardı. - Yolda küçük büyüğünün önünden yürüyemezdi. - Cuma namazına esnaf -ki kuyumcular da dâhil- kapıya kilit vurmadan giderlerdi. - Fitre, zekât Ramazan’dan önce Şaban’da verilirdi… Fakir fukara Ramazana erzaksız girmesin diye. Nereden nereye?.. Kendimize yabancılaştık, nezaketin, güzel ahlakın, öz sevginin, hakiki saygının dünyayı kurtardığını unutur olduk... Bu şuurda Müslümanlar olmak ve yetiştirmek temennisiyle... (Süleyman Dağ Meram Talebe Yurdu Konya)   Vesselam… 12 Ocak 2015 / 21 Rebîulevvel 1436 www.facebook.com/ahmedcitlakoglu ***   İtin itliğine mi, bülbülün bülbülsüzlüğüne mi kızmak gerekir!  FOX TV'nin patronu Rupert Murdoch, resmi Twitter hesabından İslamofobik bir açıklama yapmış… İt, itliğinin gereğini yapar, havlarsa; o hayvana kızılır mı? Ama bülbül bülbüllüğünü yapmazsa, gerektiği şekilde ötmez ise hayıflanmak gerekir!   Vesselam… 11 Ocak 2015 / 20 Rebîulevvel 1436 www.facebook.com/ahmedcitlakoglu ***   Bacak bacaküstüne atmak saygısızlık mıdır?..  Ayak ayaküstüne atarak oturmak, bizim geleneğimizde ve terbiye sistemimizde hiç yoktur.  Bir bacağı diğeri üzerine atmak, bir ayağı öbürünün üstüne koymak da bir kibir işareti olarak kabul edilmiştir. Fakat o tür hareketler, bazı insanlarda tabiat haline gelmişse, onlar da bir büyük tarafından ikaz edilmeli; doğrudan söylemek onları rencide edecekse, umumun içinde ve umuma hitap edilerek, dolaylı yoldan onların da nasiplenmesi sağlanmalı. Allah'ın kendini her an gördüğüne inanan bir kimse, onun huzurunda elden geldiği kadar mütevazi bir tavır almalıdır. Bugün çok yaygın olan bazı tavır ve hareketler vardır ki, dinde bunlar mezmum sayılmış, sevimli bulunmamış ve yerilmiştir. Hatta Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) bunlardan bazılarını zikrederek, ellerini kalçaya koyma ve kolları arkaya atıp elleri sırtta birleştirme gibi hareketleri kibir alameti saymıştır. Başkalarının yanında yatmak, uzun oturmak, ayaklarını uzatmak, bacak bacak üstüne atmak bizim kültürümüze uygun olmadığı gibi, birine karşı yüzdeki ekşime, bakıştaki sertlik, lüzumsuz el kol hareketleri yapmak ve dudak bükmek de bizim edep anlayışımıza çok terstir. Bir mü'min bu tür davranışlarla asla başkalarını hafife almamalı ve o manaya gelebilecek her hareketten sakınmalıdır.  Bazıları, biraz dinlenmek için ayak ayaküstüne atıyor olabilirler ama Hak dostları gece yatarken bile öyle yapmamaya çalışırlar. Bazen unutarak bir ayaklarını diğeri üzerine azıcık koyacak olsalar, hemen toparlanır, “Estağfirullah Ya Rabbi, Sen görüyorken benim böyle yapmam ayıptır.” der ve kendilerine çekidüzen verirler. Ne var ki, bu hususun da istisnaları olabilir. Mesela, bazen bizim devlet büyüklerimizin başka ülkelerin temsilcileriyle görüşürken bacak bacak üzerine attıklarını ve rahat oturduklarını görüyoruz. …Onların gurur ve kibir ifade eden hareketleri karşısında bizimkiler de ezilmemeli, bilâkis onlardan da rahat olmalıdırlar.  Hem tabiatında tevazu bulunan bir insanın bir mütekebbire karşı o şekilde davranması iradîdir ve genel karakterini yaralayıcı bir durum değildir. …muhatapları saygılı davransa bizimkiler de tabiatlarının gerçek rengini ortaya koyacak ve yüksek bir edeple mukabele edeceklerdir. Hâsılı, biz nasıl bir edebin çocuklarıysak, nasıl bir edep ortamında ve nasıl bir edep kültürüyle neş'et etmişsek onu canlandırmalı ve ona göre yaşamalıyız.  Bizim kendimize ait kültür kaynaklarımız vardır. O kaynaklara bağlı olarak gelişip olgunlaşmış olan edep anlayışımız da Allah'ı hoşnut edecek, Peygamberimiz'i sevindirecek ve insanlar arasında da rahatsızlığa sebebiyet vermeyecek şekilde düz çizgili bir kültürdür ve saf bir edep telakkisidir. Biz, bir edep toplumunun ve sağlam bir kültürün çocuklarıyız. Öyleyse, tavır ve davranışlarımız bu özümüzü yansıtacak keyfiyette olmalıdır.” (sorularlaislamiyet.com)   Vesselam… 11 Ocak 2015 / 20 Rebîulevvel 1436 www.facebook.com/ahmedcitlakoglu ***   Halkın ve siyasetçilerin “Aksa” ile imtihanı…  Vazifesinde ihmalkâr davranan bürokrat, siyasetçi ve yetkililere yapılan ikazlara rağmen tepki göstermesi gerekenler hukuk sınırları dâhilinde yapılması gereken demokratik tepkilerini göstermezlerse… Sorumluluk mevkiinde bulunan yetkililer ve siyasetçiler yapılan ikazlara rağmen vazifelerinde hala ihmalkâr davranmaya devam ederlerse… Bir gün “Nasrettin Hoca-Timur” Fil hikâyesi hatırlatılır! Malum hikâye: “Timur, Akşehir'e bir erkek fil getirmiş. Başıboş gezen fil, bağlara bahçelere büyük zarar veriyormuş. Filden bıkan Akşehirliler, nihayet Hoca'ya gitmişler: - Hoca, bu Timur senin sözünü dinler. Şu filin bi çaresine baksan, demişler. Hoca kabul etmiş. Yarın hep birlikte gidip derdimizi anlatalım, demiş. Ertesi gün Hoca önde ahâli arkada Timur'un yanına gitmek üzere yola çıkmışlar. Ama her yol ayrımında birkaç kişi gruptan ayrılıyormuş. Hoca Timur'un karşısına geldiğinde bakmış ki arkasında hiç kimse yok. Bunun üzerine Hoca Akşehirlilere bir ders vermek ister. Timur'a: - Efendim. Biz Akşehirliler olarak getirmiş olduğunuz fili çok sevdik. Ama hayvancağız yalnızlıktan olsa gerek, çok huzursuz. Ahâli bu filin dişisini de getirmenizi istiyor, der.  Timur, bu sözlerden hoşlanır. Akşehirlilerin isteğini yerine getireceğini söyler. Timur'un yanından ayrılan Hoca, kendisini beklemekte olan halkın yanına varınca halk merakla sorar. Hoca gülerek cevap verir: - Müjdeler olsun. Belanın dişisi de geliyor.”   Vesselam… 10 Ocak 2015 / 19 Rebîulevvel 1436 www.facebook.com/ahmedcitlakoglu
YORUMLAR
Site İçinde Ara

Haftanın Sözü

“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.” (Yusuf Has Hacip)

Namaz Vakitleri
Giresun Hava Durumu
GİRESUN