Siyasi üslup ve eleştiri kültürü…

“Bir kimsenin beni yüzeme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazım.” (Bismark)

Siyasi üslup ve eleştiri kültürü…

İnsanoğlu eleştiriden pek hoşlanmaz. Her ne kadar “insan kusursuz değildir, insan hatadan hali olamaz” demiş olsa da hatasını söyleyene teşekkür eden pek enderdir. Hatalı hareket edenlere, yanlış yapanlara; hatalı hareketleri münasip bir lisanla (hakaret edilmeden) ikaz edilmezse hatalar nasıl düzeltilmiş olacak? Küçükler hata yaparsa, büyükler azarlar… Ast hata yaparsa üst cezalandırır veya haddini bildirir! Hep talebe hata yapar hoca yapmaz, cemaat hata yapar imam yapmaz, evlat hatalıdır baba kusursuz, daima üyeler yanlış düşünür ve yanlış yaparlar, başkanlar, liderler iyi düşünürler ve mükemmel yaparlar; öyle mi? Peki, büyükler, üstler, amirler, liderler hata yaparlarsa, hatalı davranırlarsa; kimler ve nasıl ikaz edecekler? Hani emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker  (İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek) hususunda yaş ve makam farkı gözetmeksizin herkes sorumlu idi! Bir hocaefendi sünnete muhalif bir konuşma yapar, bir tavır sergiler; sevenleri ve gönül bağlıları “Hocaefendinin bir bildiği vardır. Söz ve hareketlerinde mutlaka bir hikmet vardır. Bizler ondan daha iyi mi bileceğiz?” derler, çoğu kesim sorgulama ihtiyacı hissetmez… Bir sivil toplum kuruluş başkanı kuruluşunu ve üyelerini zor durumda bırakacak, kurumunun ve üyelerinin menfaatlerini zedeleyecek bir konuş yapar, kendi tabanından bir eleştiri gelmez… Keza bir siyasi parti liderinin de kendi içinde pek eleştirildiği görülmez. Nedense, “daima öz eleştiri, iç muhasebe yapmalıyız” derken, bu ifadeleri kullananlar hep başkalarını işaret ederler, kendilerini dışarıda tutarlar. Oysaki şahıslar değil, fiiller ele alınmalı. Yanlış fiili kim yaparsa yapsın o yanlış fiil eleştirilmeli, yanlışı yapanlar da (bulundukları makam ve taşıdıkları sıfatlarına uygun) nezaket ölçüsü içinde uyarılmalıdır. Aksi halde nice yanlış fiillerin toplumda doğru gibi algılanmasına ve uygulanmasına sebebiyet verilmiş olabilir. Netice de bunun sorumlusu da sadece o yanlışı yapanlar değil, yanlışı gördükleri halde müdahale etmeyenlerdir. Belki de yanlışa sessiz kalanlar daha sorumludur. Mesela Başbakan Erdoğan’ın TÜSİAD ile alakalı son konuşmasındaki üslup ve mesaj dikkat çekici:  “TÜSİAD Başkanı çıkıyor, olduğundan çok farklı bir Türkiye manzarası çizmeye çalışıyor. HSYK kanun teklifinden büyük rahatsızlık duyuyorlarmış..  Peki ey TÜSİAD, Uganda'da size rafineri işi bağlayanlardan niye rahatsız değilsin? Yargıdaki paralel yapının iş dünyasına baskı yapmasından neden rahatsız değilsin?. TÜSİAD kusura bakmasın. Maalesef bugüne kadar milletin yanında durmadılar, bugün de milletin yanında durmuyorlar..  AK Parti'ye karşı tavır ortaya koyanlar bilsinler ki; biz de onlara karşı tavır ortaya koyacağız. Kalkıp da TÜSİAD'ın başkanı, 'böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmez' ifadesini kullanamaz. Bu, bu ülkeye karşı bir ihanettir. Sen hangi yüzle bizi TÜSİAD'a davet edeceksin. Sen hangi işini bu hükümete yaptırabileceksin. Biz bu makamlara TÜSİAD'la gelmedik, TÜSİAD'a rağmen geldik. 'Türkiye'ye yabancı sermaye gelmez' diyerek adeta kendi hükümetlerini tehdit ediyorlar. Öyle mi? O zaman cevabını alacaksın." Sayın Erdoğan’ın hatipliği, liderliği tartışılmıyor.. Bu hususta bugün için rakibi yok. Kullandığı her kelimeyi seçerek ve bilerek kullandığı kabul edilir. Peki, TÜSİAD’a karşı verilen bu mesajlar nasıl okunmalı? Başbakan “Ülkeye karşı bir ihanet’ten” bahsediyorsa, acaba görünen ve bilinenlerin dışında bilinmeyen, kamuoyuna henüz açıklanmayan TÜSİAD üyelerinin çok daha derin ilişkileri mi var? Ancak.. TÜSİAD başkanının veya üyelerinden bazılarının velev ki yanlış söz ve fiilleri oldu, bu bütün TÜSİAD üyelerini bağlar mı? TÜSİAD üyelerinde iddia edilen kirli işlere bulaşmayanların (cemaate gönül veren güzel insanların tenzih edildiği gibi) tenzih edilmesi gerekmez mi? Evet, belki denebilir ki öncelikle başkanlarının sözlerini tasvip etmeyenler ortaya çıkıp, eleştiri mevzuu söz ve fiilleri ret etmeliler. Buna rağmen, ne kadar haklı sebepler olursa olsun, Başbakanın yanlış yorumlara vesile olabilecek kelimeler yerine daha farklı bir dil kullanması gerektiğini düşünüyorum. Halkın Sayın Erdoğan’a karşı aşırı bir sevgisi ve desteği var. Bu sevgi ve destek zaafa uğratılmamalıdır. Başbakan Erdoğan, Davos’ta 2009’da Peres’e ‘one minute’ diyerek salonu terk ettikten 15-20 dakika sonra basın toplantısında “benim sözlerim Peres’e değil, moderatör’e” diye bir düzeltme yapmıştı. O gün ‘bu düzeltme’, (söylenmesi gereken nasıl olsa söylenmişti, dünya kamuoyuna karşı) danışmanların devreye girmesiyle yapılmış diplomatik bir taktik olarak yorumlanmış ve takdir edilmişti. Yurtiçi ve yurtdışı yoğun programlar, hak etmediği mesnetsiz ve hukuksuz eleştiriler, partisine ve memlekete hain tuzaklar kurmuş brütüslerin varlığı ve ağır vazife sorumluluğu Sayın Başbakanı aşırı stres altında bırakmış olabilir. Ve bu stres altında bazen Başbakandan maksadı aşan kelimeler de sadır olabilir.  Acaba yakın danışmanları bu nokta da vazifelerini ihmal mi ediyorlar? Dış düşmanların pusuda beklediği, iç barışa daha fazla ihtiyacımız duyulduğu bir dönemde, tartışma kültürünü değil, barış kültürünü geliştirmeliyiz. Siyasi muhalifler veya onların destekçileriyle dış güçlerin içimizdeki paralı taşeronları tahrik edici söylem ve eylemlerde bulunabilirler. Nitekim bulunuyor da. Onlar vazifelerini yapıyorlar! Lakin Başbakan dâhil iktidar kanadı daha yumuşak, barış dili kullanmalı, hatta barış kültürünü geliştirici tedbirleri almalıdır. Endişemiz o dur ki, Başbakanın bu üslubunun bazılarınca istismar edilebileceğidir! Yarın partinin Grup Başkanvekillerinden, Genel Başkan Yardımcılarından veya milletvekillerinden bazıları aynı üslubu (nasıl olsa Genel Başkanımız kullanmıştır diye) kullanmaya kalkışırsa ne olacaktır? Teşkilat içinden gelen eleştirilere tahammül edemeyen bazı parti yetkilileri “sen misin bunları söyleyen, hadi bakalım, senin işini bundan sonra kim yapacak görelim!” derse, bunlara nasıl müdahale edilecektir? Yakıp-yıkmadıkça, kırıp-dökmedikçe, hakaret etmedikçe nezaket ölçüsü içersinde herkesin fikrini rahat söylemesine, meşru demokratik haklarını kullanmasına fırsat verilmelidir. Lakin kamunun mallarını yakıp-yıkanlardan, kırıp-dökenlerden, kişilere hakaret edenlerden, memlekete ve millete ihanet edenlerden de hesap sorulmalı, gereği yapılmalı, yıkıcı söz ve fiilleri önleyici tedbirler de alınmalıdır.   “Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, tenkit edin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.”  (Şeyh Sadi Şirazi) Vesselam… 26.01.2014
YORUMLAR
Site İçinde Ara

Haftanın Sözü

“Aslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa, o aslanların hepsi köpek olur.” (Yusuf Has Hacip)

Namaz Vakitleri
Giresun Hava Durumu
GİRESUN